ÖZGÜN, ALIŞILMIŞIN DIŞI, FARKLI VE AYRICALIKLI

   

GİTTİK GÖRDÜK ÇARPILDIK: KAMBOÇYA

Onaltı günlük Hindiçini gezisinden 20 saatlik uçak yolculuğu ile döndüm. Ama bu hiçbir şey değil sevgili okur, gezi süresince ben tam 11 kez uçağa bindim. Bu uçuşlar esnasında indirin beni diye çığlıklar atmadım, bir pencere açın boğuluyorum diye tutturmadım, hostesleri ısırmadım ve hatta birkaç kere uçağın penceresinden dışarı bakmaya dahi cesaret ettim. Sizin anlayacağınız "tanrı eğer uçmamı isteseydi kollarımın arkasında iki de kanadım olurdu" takıntısını geride bıraktım; ne de olsa tanrı günümüzde "miles and miles" denen bir kolaylık dahi sağlıyor uçak yolcularına...

Gezi, muhteşem bir tarihi mirasa sahip Kamboçya, 20. yüzyılın en büyük ulusal kurtuluş savaşlarından birini gerçekleştirmiş Vietnam ve 21. yüzyılın yeni Katmandusu Laos'tan oluşuyordu...

Bu üç ülkeyi üç ayrı yazıda anlatacağım; bugünkünün konusu ilk durağımız olan Kamboçya.

Bendeniz, Hindiçini'ne ayak basmadan önce dünyanın uzak doğusunda yaşayan bütün halkların birbirlerinin kopyası olan çekik gözlü ve sarı benizli insanlardan oluştuğunu zannederdim... İlk şoku Kamboçya'ya ayak basınca yaşadım, zira nüfusun yüzde 80'ini oluşturan Kmerler neredeyse Hintliler kadar esmer ama Çinliler kadar çekik gözlü değiller, ayrıca bütün melez ırklar gibi güzel insanlar.

Yüzyıllar boyunca savaşlara ve büyük acılara katlanmış bu halk, son olarak 70'li yıllarda yaşadığı "Kızıl Kmer" dehşeti ile derinden sarsılmış. Sosyalist bir rejim oluşturmak üzere ülke yönetimini ele geçiren Kızıl Kmerler, başşehir Phnom Penh'in 2 milyonluk nüfusunu birkaç gün içinde 40 bine indirmiş, yapılan katliamdan sağ kurtulan yüz binlerce insan aç sefil pirinç tarlalarında çalıştırılmak üzere kırsal kesime sürülmüş...

Dünyanın en korkunç işkencehanelerinden biri olan "Soykırım Müzesi" içindeki işkence aletleri ve 20 bine yakın kurbanının fotoğraflarıyla ziyarete açık... Bugün Kızıl Kmer dehşetini hatırlatan en kalıcı iz ise, Kamboçya'nın her karışına döşenmiş mayınlar ve sayıları yüzbinleri bulan sakatlar...

Kamboçya'yı son yıllarda dünya turizminin göz bebeklerinden biri haline getiren olgu, ülkenin kuzeyinde yer alan Angkor bölgesi.

Yakın zamanda Fransız arkeologlar tarafından tropik ormanların ortasına bulunan ve mayınlardan temizlenerek turizme açılan inanılmaz güzellikte bir tarih mirası. Yaklaşık 11. yüzyıldan kalma devasa kentler, tapınaklar ve bunların duvarlarına santim santim işlenmiş uzakdoğu mitolojisi. Angkor bölgesindeki tarihi eserlerin biri hariç hepsi restore ediliyor. Bulunduğu günkü gibi bırakılan Ta Prom tapınağı ise tropikal ağaçlar tarafından ağ gibi sarılıp sarmalanarak bir nevi doğa mucizesine dönüşmüş. Fransızlar, bütün dünyanın onu bu büyülü haliyle görebilmesi için buldukları günkü gibi bırakmışlar... Ve demişler ki, "Angkor görmeden ölünmez!.."

FEST Travel ile yaptığımız bu kültür gezisinin en hoş yanlarından biri de Rehberimiz Mustafa Peştereli'ydi. Gezdirdiği meka

nları böylesine iyi bilen ve tutkuyla seven bir rehber her turistin başına!..

Ama daha bitmedi, Peştereli eşliğinde yaptığımız gezinin notları "bir savaşın değil, bir ülkenin adı olduğunu öğrendiğimiz" Vietnam'la sürecek...